25 Haziran 2012 Pazartesi

Attila József

Çomakların arasında uyuyaklamış karıncadır. Şizofrenid hastası olduğu söylenir. kendini bir trenin önüne atmış, gitmiştir yaşayamadığı aşkları ve yaşadıklarıyla...

  

Budapeşte'de doğan Jozsef, zor bir çocukluk ve gençlik geçirdi.Fakir bir ailenin üç çocuğundan biriydi. Babası bir sabuncu, annesi ise hizmetçiydi. Babası, şair üç yaşındayken evi terk etti ve Amerika'ya kaçtı.Diğer iki kardeşiyle birlikte,annelerinin çocuklarına bakmak için insanüstü bir çabayla çalışmasına ve sonunda yorgunluktan hasta düşmesine şahit oldu.

Annesinin hastalanması üzerine Macar Çocuk Esirgeme Derneği tarafından Ocsöd köyünden bir aileye evlatlık verildi.Evlatlık verildiği aile ona domuz çobanlığı yaptırdı ve ona Pista adını verdi. Orada 7 yaşına kadar yaşadı.Daha sonra annesinin sağlığına kavuşması ile tekrar onun yanına döndü ve onun ölümüne kadar eve katkı sağlamak için çeşitli işlerde çalıştı.Örneğin;sinemalar da su sattı. 14 yaşında annesini kaybetti. Attila József,bir şizofrendi ve ömrü boyunca pek çok kez ölmeyi denemişti.İlk intihar girişimini 9 yaşında yapmıştır.

BİR İSPANYOL ÇİFTÇİSİNİN MEZAR TAŞI

İlençli bir asker olayım diye askere aldı beni Franco,
Kaçmadım, korkuyordum çünkü, adamı kurşuna dizerlerdi.
Korkuyordum - özgürlüğü, hakka karşı geldim bu yüzden
İrun varoşları altında. Ama ölüm yine yakamı bırakmadı işte.

FLORA
Şimdi iki milyarlar zincirlemek için beni
Benden bir çoban köpeği yapmak niçin kendilerine
Fakat  iyilik, şefkat ve nicelik duyguları
Göç ettiler onların dünyasından Güney'e.
Artık ışık içinde göremiyorum bu dünyayı
Göremiyorum , deney tüpüne bakan bir doktor rahatlığıyla
Diz çöküyorum, haykırıyorum yenilgimi
Sevgilim, bir an önce gelmezsen yardımıma

Köylü nasıl toprağa muhtaçsa
Yağmura, güneşe nasıl muhtaçsa, muhtacım sana
Bitki nasıl ışığa muhtaçsa
Ve klorofile, fışkırmak için topraktan,
Muhtacım sana, çalışan kalabalık
Nasıl işe, ekmeğe, özgürlüğe muhtaçsa
Ve nasıl avuntuya muhtaçlarsa kuşatıldıklarında
Çünkü gelecek doğmadı daha acılarından.

Bir köye nasıl okul, elektrik
Su, taştan evler gerekliyse
Çocuk nasıl gereksenirse oyuncaklara
Isıtan bir sevgiye;
İşçi için bilincin
Ve gözüpekliğin anlamı neyse
Yoksul için onurun;
Ve bulanık çocuklarına bu toplumun
Bir hayat çizgisi nasıl gerekliyse
Ve nasıl gerekliyse hepimize
Akıl, uyanıklık, yol gösteren bir ışık
Flora! Yüreğimde yerin işte öyle.

Attila JÒZSEF 
HAYKIRAN BEN DEĞİLİM

Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor,
Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,
Uzan kaynakların duru dibine,
Yapış pencere camına,
Gizlen elmasların ışıltısı ardına,
Taşlar altında böcekler arasına,
Gizle kendini sıcak ekmek içinde,
Sen yoksul, sen.
Yeni sağanaklarla süzül toprağa - 
Boşuna yıkanıyorsun kendi içinde,
Yalnız başka suda yıkayabilirsin yüzünü,
Bir çim yapracığında minik bir uç ol
Daha büyük olacaksın bu dünya ekseninden.
 Hey, makineler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar!
Kısır anamız çocuk için yakarıyor.
Dostum, değerli, sevgili dostum,
İster korkunç, ister olağanüstü,
Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor.
Attila JÒZSEF

Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor,
Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,

ANNE

Bütün bir hafta, aralıksız
Annemin görüntüsü geçti gözlerimden
Kolunda ağır çamaşır sepeti
Çatı katına tırmanırken

Ve ben yaramaz, delişmen çocuk
Bağırır, tepinirdim yerimde
Bıraksın da koca sepeti
Çatıya beni taşısın diye

O, söylenmeden, bana bakmadan
Çıkar, sererdi çamaşırları
Göz kamaştıran aklıkta çamaşırlar
Sallanır, döner, hışırdarlardı.

Ağlamak için çok geç şimdi;
Annemi uçuşan kır saçlarıyla
Görüyorum gökyüzü sonsuzluğunda
Göğün suyuna katarken çivitini...


 Attila JÒZSEF


SEVECEKLERDİ BENİ
İyi nedir kötü nedir düşünmüyorum
Çalışırım, acı çekerim: yaşamım bu.

Takma pervaneli kayıklar, çanak çömlek yaparım,
Kötü zamanlarda kötü, iyi zamanlarda iyi.

İşlerim sayısızdır! Yalnız sevgim,
Sezmekle bunları, boyuna bir yere biriktirir.

Sevgim kuşkusuz inansa da onlara
Susar daha yeminden, inanıştan önce.

Bir ağaç yapın beni, kargalar sanırım ki
Yakında başka ağaç yoksa tüneyecek dalıma.

Bir tarla yapın beni, yaşlı çiftçilerin çapası
Göreceksiniz büyüttüğüm yaban otlarını sökmeye çalışacak.

Patatesleri terinizle sulamalıydınız ki
Nankör toprağımla nasıl büyüdüklerini göresiniz.

Suyum ben. Biçimlenmeye başlayan bir bataklık.
Ateş? Külüm ben. Ama bir tanrı olsaydım eğer,

Tanrıların bulunması gerektiğini bildikleri yerde,
İnsanlar tüm duyarlıklarıyle seveceklerdi beni.


 Attila JÒZSEF
TERTEMİZ YÜREK

Ne anam var, ne babam.
Ne yurdum var, ne tanrım.
Ne beşiğim var, ne kefenim.
Ne sevgilim, ne aşkım, ne evim barkım.

Tam üç gün var açım,
komadım ağzıma bir lokma.
Veririm ömrümün yirmi yılını,
gücümü kuvvetimi, varımı yoğumu.

Kim alacak onları? Hiç kimse.
Şeytan isteyecek onları benden.
Bu tertemiz yüreği, bu iyi kalbi
Ne diye çalıp öldürmemeli?

Alacaklar gelip bir gün beni,
koyacaklar kutsal, karanlık toprağa.
Gelecek bir ot uzanacak alacak
şu güzelim yüreğimden gücümü.


 Attila JÒZSEF


Bu dönemle birlikte kendini okumaya ve yazmaya veren Jozsef'in ilk şiirleri yerel gazetelerde görünmeye başladı.O dönem ülkenin en önemli edebiyat dergisi olan 'Nyugat' da şiirleri çıktı.17 yaşında ilk şiir kitabı olan "Güzellik Dilencisi"ni yayımladi.Bu kitapta yer alan 'Baş Kaldıran İsa' şiiri ile Tanrı'ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Liseyi dışarıdan bitirerek, üniversitede edebiyat ve felsefe derslerine devam etmeye başladı. İkinci şiir kitabı "Haykıran Ben Değilim" 20 yaşında yayımlandı. Kitapta yer alan bir şiir yüzünden okuldan uzaklaştırıldı.Okuldan uzaklaştırılmasının sebebi ise faşizmin revaçta olduğu ülkede bu kitap devrimci olarak değerlendirilmiş olmasıydı bir profesör tarafından Önce Viyana Üniversitesi'ne, daha sonra Paris'te Sorbonne'a devam etti.Her iki üniversiteyi de bitiremedi ve sonunda ülkesine döndü ve Budapeşte Üniversitesi'ne devam etti.Üniversitede Marto Vago adlı kadınla tanıştı ve ona aşık oldu.Çok zengin bir ailenin kızı olan bu kadınla,aralarında ki sınıfsal farklılığa rağmen aşk yaşadılar.Ruhsal durumu pek iyi olmayan Jozsef bu aşkın sanrılarıyla mücadelede zorlandı ve sonunda uzun bir süre hastanede gözetim altına alındı.[1]

BİRAZ DAHA DETAYA GİRMEK GEREKİR İSE,


Ozanlar ülkesi Macaristan edebiyatının en tanınmışlarından olan Attila Jozsef, bahçıvan bir babayla çamaşır emekçisi bir anneden dünyaya geldi. Babası çocuklarını ve eşini bırakıp Romanya’dan ayrıldı. Tek başına kalan annesi de, küçük Attila’yı bir aileye “evlatlık” olarak vermek zorunda kaldı yoksulluk yüzünden. Attila o ailenin domuzlarını gütmeye başladı. Ne var ki annesi oğlunun özlemine dayanamayınca, onu yeniden yanına aldı...
İki kız kardeşiyle birlikte yaşayan Attila, gittiği okula pek ısınamadı. Sık sık okuldan kaçıyordu. On bir yaşındayken şiirler yazmaya başladı. Büyük bir kahraman olup dünyayı gönlünce yönlendirmek istiyordu. Ne var ki yoksulluk ve çektiği acılar, elini ayağını bağlıyordu. Annesinin ölümünden sonra, karın tokluğuna rastgele işlerde çalıştı çocuk işçi olarak. Birçok kez canına kıyma girişimlerinde bulundu.
Lisedeyken okul müdürünün kızına tutuldu. Onun adına yazdığı bir şiir, yerel gazetede yayınlanınca, dilden dile dolaşmaya başladı adı. Bu yüzden de liseden atıldı.
On yedi yaşında ilk şiir kitabı yayınlandı. Daha sonra edebiyat fakültesinde öğrenimini sürdürdü. Çalışmalarında ana dili Macarca, Fransızca ve felsefe üzerinde yoğunlaştı.
Ne yazık ki dünyaca ünlü bu çok yetenekli ozanımız; 1937 yılında, daha önce burada yayınlanan şiirinde öngördüğü gibi, daha 32 yaşındayken, tren rayları üstünde canına kıydı!
A. Jozsef; kendisini adadığı halkının acılarını, ezilmişliğini ve onun örtülü isyanlarını dillendirdi hep. 2005 yılını “Attila Jozsef Yılı” olarak belirleyen Unesco, uluslararası birçok etkinlikler düzenlenmesine öncülük etti...
Günümüzde Macaristan’daki pek çok okul, yol, meydan ve binalar, Attila Jozsef adını taşımakta. Macar üniversitelerinden birine de onun adı verildi…
Ünlü Fransız Ozanı Paul Eluard, son günlerinde onu Fransızcaya çevirmeye başlamıştı.


ÇOCUĞUNU ŞÖYLE EĞİTSEN, DİYORUM
“Umacılar” dedin mi çocuğum, aklına “insan” gelsin..
“Cadı” dedin mi, “balık satan yaşlı bir kadın”...
Ya “kurt” deyince? Havlayan kötü bir köpek...
Tüccarlara alimlere gelince, hepsi de para için
Umutlarını bile satarlar, bil çocuğum...
Kömür satarlar, duygu satarlar...
Ve şiir satar ozanlar...
Çocuğunu avutmak için bu arada, (hani yerse!):
“Aldırma çocuğum,“ dersin,  “dünya hali böyle!”
Yada bir masalla uyutmaya çalışırsın onu:
Faşizme dönüştürdüler ya sosyalizmi, dersin,
Düzen bozulmasın diyedir bunun nedeni.
Bir çocuk da olsan şunu artık bilmelisin:
İstediğin her şeyi yapamazsın!..
Baktın ki ağzı açık, şaşkınca dinliyorsa seni
Ya da hıçkırıyorsa çığlık çığlığa,
Ders diye söylediğin bu sözler yüzünden...
Ben neler neler öğretmişim diye çocuğuma,
Sakın saflık edip kurulmaya kalkma!
İyice bak göreceksin, nasıl da yapmacık çığlıkları,
Ve de nasıl gülerekten dişliyor, tırnaklıyor,
Hınzırca emerken anasının memelerini...
                    (Çev. Yaşar Atan)


TEK BİR KİŞİ OKUSUN...

Tek bir kişi okusun isterdim şiirlerimi:
Hani beni tanıyan, candan seven biri,
Başında kavak yelleri esen benimki gibi:
Bir tek o görebilirdi önceden olup bitecekleri
Ve kalkıp bu büyük boşluğa biraz  insanlık eklerdi...
Onun yüreğinde de artık benimki gibi,
Kurtla kuzu, yan yana gezerdi...
                    (Çev. Yaşar Atan)

NİNNİ  
Bak gökyüzü de kapıyor kocaman maviş gözlerini,
Evimiz desen çoktan yumdu gözkapaklarını,
Çayırlık da zaten çekmiş üstüne pamuk örtülerini,
Sen de uyu minnacık yavrum, hadi sen de uyu.

Sinek de koymuş başını bak ayakları üstüne,
Uyuyor sessiz sessiz, yabanarısı da öyle,
Suspus olmuş borazanı, bak gelmiş uykusu.
Sen de uyu minnacık oğlum, hadi sen de uyu.

Tramvay da uyuyakalmış öyle çelik döşeğinde,
Bak dalıp gitmiş tatlı mı tatlı düşlerine...
Düşlerinde bile öttürüyor düdüğünü, vuuu vuuu diye,
Sen de uyu minnacık oğlum, hadi sen de...

Masanın üstünde ceketin de uyudu,
Bak yırtığıyla koyun koyuna.
Yırtık daha da büyümez, sakın korkma.
Uyusun da büyüsün oğlum, büyüsün şarkılarla.

Bak dışarı çıktı topun, düdük çaldı,
Düdüğün sesi de orman gibi uyuyakaldı.
Horozşekerin bile dalıp gitti düşlerine,
Sen de uyu minnacık oğlum, hadi sen de.

Hem yer hem gök, hep senin olacak senin
Tıpkı camdan bilyaların gibi senin.
Sen kocaman olacaksın, koskocaman
Minnacık oğlum, güzel güzel uyursan...

Pilot olacaksın sonra, asker olacaksın...
Çobanı olacaksın aslanların kaplanların...
Bak annen de, şarkısı da daldı düşlerine,
Sen de uyu minnacık yavrum, hadi uyu sen de.

Siyaset yılları [değiştir]

1930 yılında Macaristan Komünist Partisi'ne üye oldu.[2] Ülkede faşizmin ağırlığını hissettirdiği dönemde parti çalışmalarında aktif olarak görev aldı.Kısa süre sonra partiyle fikir ayrılığına düştü ve sık görülen nöbetleri bahane gösterilerek partiden uzaklaştırıldı. [3] 1931'de ruhsal sorunlar yaşarken yayımlanan "Yaz Geceleri" kitabı sakıncalı bulunarak hemen toplatıldı. 1932'de "Kenar Mahallede Gece", 1936'da "Çok Acıyor" adlı kitapları çıktı.1935 yılında bir kez daha hastaneye kaldırıldı.

Ölümü 

Şizofreni teşhisi koyulan Jozsef 1937 yılında kendini bir trenin altına atarak intihar etti.
Dosya:Szeged-ja-1.jpg

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ellerne sağlık Tarık Tekeş Kardeşim...Yalan Söylemez çünkü şairler, Notabene yayınları,Sevgi Can Yağcı, kitabı Attila Jozsef i çok iyi anlatır....
Ellerine sağlık...Duyguyla okudum. Şiirlerinin alıntıladığın Çevirmen Yaşar Atan da dostum ve hocamdır.Ona sayfanı yolladım. Selçuk Ülger Frankfurt almanya.

Tarık Tekeş dedi ki...

Yaşar Altan bey bana ulaştı hatta çeviri konusunda gerekli değişikliği yapıyorum selamlar saygılar,